Hanefi Mezhebine göre, Kurban Kesmekle mükellef olan kimse, bir kişiye ” Şu Parayı al, bununla Kurbanlık Hayvan al ve benim adıma kes.” dese; ancak parayı alan şahıs kurbanlık almayıp parayı harcasa bakılır; Eğer Vekalet veren bu durumu Kurban Kesim günlerinde öğrenirse yeni bir Kurbanlık alıp kesmesi gerekir. Parayı alan vekil de aldığı miktarı tazmin eder.
Eğer Vekalet veren bu durumu Kurban Kesim Günlerinden sonra öğrenirse, kendisinden Kurban yükümlülüğü düşmez. Bu sebeple Kurban Bedelini fakirlere tasadduk etmesi gerekir. Parayı alan vekil yine aldığı miktarı tazmin eder.
Hanefi mezhebine göre, Kurban eti üçe bölünür. Bir bölümü Kurban kesemeyen yoksullara dağıtılır, bir bölümünü akraba, tanıdık ve komşulara paylaştırılır. Bir bölümü de eve ayrılır. Yine Hanefi mezhebine göre Kurban etinin tamamının eve ayrılması da caizdir. Ancak maddi durumu iyi olan Müslümanların, toplumda ihtiyaç sahiplerinin çoğaldığı bir dönemde Kurban etlerinin çoğunun hatta tamamının fakirlere dağıtılması daha uygun olur.
Hanefi mezhebine göre, ister Kurban niyetiyle olsun ister başka bir niyetle olsun hayvan kesilirken Besmele çekilmesi şarttır. Hayvanın kesimi esnasında Besmele çekmek kasten terk edilirse, o hayvanın eti Hanefi mezhebine göre yenilemez, laşe hükmündedir. Ancak kasıt olmaksızın hatayla ve unutarak Besmele çekilmezse, bu hayvanın eti yenilebilir. Kurban kesilirken “Bismillahi Allahu Ekber” denilir. Ayrıca şu ayetlerde okunabilir;
“Gul inne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil alemin. La şerike lehü ve bi ümirtü ve ene evvelül müslimin.”
“Deki: Şüphesiz benim namazım, ibadetim/kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben yalnız bununla emrolundum. Ve ben Müslümanların ilkiyim.” (Enam 162/163)
“İnni veccehtü vechiye lillezi fedaras semavati vel arzi hanifa. Ve ma ene minel müşrikin.”
“Ben, Hakka yönelen birisi olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (Enam 79)
Kurban bir ibadettir ve her ibadet gibi Kurbanın da belli şartları vardır. Kurban ibadetinin geçerli olması İslam'ın koyduğu şartlara uyulup uyulmamasına bağlıdır.
Günümüzdeki zincir marketlerin uygulamalarında birçok problemle beraber iki durum ön plana çıkmaktadır.
Birincisi; Her bir hayvandaki 1/7 hissenin sahibi olan 7 kişi tayin edilmeden toplu kesim yapılmasıdır. Büyükbaş hayvanda en fazla 7 hisse olabilir. Daha fazlası caiz değildir. Toplu Kurban organizasyonlarında, her hayvanın üzerindeki 7 kişilik hisse sahibinin kim olduğu tayin edilmelidir. Tayin edilmediği taktirde her bir hayvan, organizasyona katılan tüm fertler arasında ortak gibi olacağından 7'den fazla hisse olmuş olur ki bu da Caiz değildir. Buna göre organizasyonu yapanlar her bir hayvanda ortak olacak 7 kişiyi tayin etmek suretiyle hisseleri ayırırlarsa bu problem ortadan kalkar. Ancak hisseler tayin edilmeden toplu kesim yapılması caiz olmadığından kurban vazifesi mükelleften düşmez.
Belli oranda etin garanti edilmesi organizasyon yapılırken hangi hayvanın kaç kilo geleceği ve ondan ne kadar et çıkacağı tahmini olarak bellidir. Buna binaen organizasyon sahiplerinin “Her hissede takriben 20-23 kg et olacaktır lakin rakamlarda az da olsa aşağı veya yukarı oynama olabilir" şeklinde bir beyanda bulunmasında bir problem yoktur.
Ancak belli miktarda etin verilmesinin şart koşulması akdin doğal sonucu olmayan ve taraflara menfaat sağlayan bir şart olduğundan akdi fasit eder ve böyle bir işlem caiz olmaz.
İkincisi; Kurban Organizasyonunu gerçekleştiren firmalardır. Maalesef günümüzdeki zincir marketlerin bir kısmı İslam'a olan düşmanlığı, domuz eti ve içki satması ile malum ve meşhurdurlar. Müslümanca bir hayattan uzak olan şahıslara ait şirketlerin Kurban keserken İslâmî esaslara riayet edeceklerini zannetmek aşırı iyi niyet olur. İlgili marketler zahiren her şarta uyduklarını söyleseler de bu tür müesseselerden kaçınmak ve İslâmî hassasiyetine güvenilen Kurumlarla Kurban İbadetini yerine getirmek uygun olandır.
İslâm, satış akdinin şartlarına uyulması durumunda, gerek peşin gerekse de vadeli satışı meşru kabul etmektedir.
Kurbanlık hayvan, Allah için kesilmesi cihetiyle bir ibadetin ikamesine vesile olurken, alışverişe konu olması yönüyle de maldır. Diğer mallar gibi onun da Peşin veya Vadeli satışı Caizdir.
Bu noktada önem arzeden husus ise ödenecek miktarın ve vadenin belli olmaması gibi, akdi fasit edecek durumlardan kaçınmaktır.
Buna göre akdin meşru olmasını sağlayan şartlar yerine geldiği taktirde kurbanlık hayvanın peşin veya taksitle satışı caizdir.
Kişi kendi Kurbanını kesebiliyorsa faziletli olan bunu bizzat kendisinin yapmasıdır. Çünkü Kurban bir İbadettir ve İbadette esas olan da onu kişinin kendisinin yerine getirmesidir.
Ancak Kurbanını kesme noktasında liyakati olmayan bir Müslümanın bu işi iyi bilen birine vekalet yoluyla kestirmesi caizdir.
Başkasına vekalet verdiği durumda kendisinin de Kurbanın kesilişine şehadet etmesi en güzel olandır.
Nitekim Allah Rasulünün (s.a.v.) Kurbanı kesilen kızı Hz. Fatıma'ya (r.anha) hitaben, "Kalk ve Kurbanına şehadet et. Çünkü o hayvandan akan ilk damla ile senin tüm günahların bağışlanır." buyurarak kızının kesme noktasında verdiği vekaleti onayladığı rivayet edilmektedir.
Kurban kesim için vekalet sözlü olarak verilebileceği gibi yazılı olarak da verilebilir. Çünkü akit meclisinde hazır olmayan kimsenin yazılı beyanı muhatabın sözlü beyanı gibi kabul edilmiştir.
Buna göre bir Vakıf veya Dernek üzerinden Kurban kestiren kimsenin hesaptan para gönderirken açıklama kısmına vekaletini verdiğini beyan etmesi yeterlidir.
Ayrıca açıkça vekalet vermek caiz olduğu gibi delalet yoluyla vermek de caizdir.
Buna göre herhangi bir vakfa hiçbir açıklama yapmadan Kurban için para gönderen/hesaba yatıran veya elden veren kişi, delalet yoluyla kurbanının kesilmesi için de vekalet vermiş olur. Bundan sonra hiçbir açıklama yapmasa dahi onun adına kesilen kurbanla ibadet yerine gelmiş olur.
Hanefi Mezhebine göre, Hisseli bir kurbanda ortakların kaç kişi olduklarına bakılmaksızın her ortağın kurbanın her parçasında hakkı var kabul edilir.
Kurban hisse sayısına göre eşit bir şekilde taksim edilerek, her hissedar diğer etlerdeki payı ile kendi payındaki diğer hissedarların hakkını değişmiş olur.
Bu işlem karşılıklı mal değişimi olduğu için alışveriş akdi olarak değerlendirilir. Et, ribevi (faize konu olan) mallardan olduğundan kendi cinsi ile değişiminde tam bir eşitlik olmalıdır.
Bir taraftaki ziyade haksız kazanç hükmünde olduğundan faiz olarak değerlendirilir.
Ancak eğer ribevi mallar farklı cins mallarla değiştirilirse eşitlik şartı kaybolur. Bu durumda sadece işlemin peşin yapılması yeterlidir.
Kurbana faiz bulaştırmamak için hisselere taksim edilecek et mutlaka tartılmalı, her hissedara eşit olacak şekilde paylaştırılmalıdır.
Göz kararı paylaştırmak Caiz değildir. Ancak etlerle birlikte paça, deri gibi farklı cinsler de paylaştırılıyorsa göz kararı hisselere ayırmak Caizdir.
Zira bu durumda yapılan işlemi tashih etmek adına etler ile diğer cins mallar değiştirilmiş gibi kabul edilir.
Hanefi mezhebine göre Kurban kesim vakti, Zilhicce ayının onuncu günü (Kurban Bayramının birinci günü) şafaktan, on ikinci günü (Kurban Bayramının üçüncü günü) güneş batmadan önceki zamana kadardır.
Üç gün iki gecedir ki, gecelerde yanlış yapılabileceğinden dolayı kurban kesmek tenzihen mekruhtur.
Bilmeden başkasının Kurbanını kesmek, Kurbana hâkim olamamak gibi sıkıntılar ortadan kaldırılacak şekilde aydınlatmanın bulunması durumunda gece kurban kesilmesi de caizdir.
Lakin Sünnete riayet edilmesi cihetinden gündüz kesilmesi daha faziletlidir.
Hanefi mezhebine göre, Zenginlik, fakirlik, ölüm ve doğum gibi durumlarda, kurban kesmenin son vakti itibara alınır.
Dolayısıyla Kurban Bayramı'nda kurban kesme vakti bitmeden önce zengin olan kişiye kurban vacip olduğu gibi bayram günlerinde fakir olan kimseden de kurban borcu düşer.
Kurban kesmesi gerekmez.
Hanefi mezhebine göre, Yedi kişi bir büyükbaş hayvana ortak olsa, bunlardan altısı Kurbanı İbadet niyetiyle keserken birisi et maksadıyla kesse, bu hayvan artık Kurban olmaktan çıkar ve altı kişinin kestiği kurban sahih olmaz.
Çünkü Kurban bir bütündür ve Kurban kesme fiili tek bir işlemdir. Birisinin niyetinin bozuk olmasıyla hayvan Kurban olmaktan çıkar ve Kurban kesme fiili ibadet hükmünü yitirir.
Büyükbaş Kurbana ortak olanlar bu meseleye dikkat etmeli ve kiminle ortak olduklarına bakmalıdırlar. İtikadı bozuk olan ve Kurbanı et yemek niyetiyle kesen kimselerle Kurbanda ortak olmamalıdırlar.
Hanefi Mezhebine göre, Bir kimse tek başına kesmek niyeti ile bir sığır satın alsa ve daha sonra bu sığıra başkalarını ortak yapsa, bu, kerahetle Caizdir. Çünkü bu durumda, Allah'a verdiği sözden caymış sayılır.
Eğer aldığı hayvana başkalarını ortak yapacak olursa, ortaklarından alacağı parayı sadaka olarak vermelidir.
Eğer bu kimse fakirse başkalarını ortak yapması caiz olmaz.
Çünkü Fakirin keseceği Kurban, adağa benzer hükümdedir ve fakir bu kurbanı satın almakla onu kendine vacip kılmıştır. Bu sebeple, başkalarını ona ortak edemez.
Fakirin, Kurban ettiği hayvanın etinden yemesi Caizdir.
Hanefi Mezhebine göre, Zengin bir kimsenin almış olduğu Kurban kaybolsa veya çalınsa, sonra onun yerine başka bir hayvan alsa ve Kurban olarak kesse ve daha sonra da kaybolan Kurban bulunsa, bu durumda, zengin olan kimsenin bulduğu hayvanı kesmesi gerekmez.
Çünkü zenginin üzerine düşen, bir hayvanı kurban etmektir. Zengin kişi ikinci hayvanı Kurban etmekle vacibi yerine getirmiş olur. Bu sebeple de birinci hayvanı kesmesi gerekmez.
Şu kadar var ki: Eğer ikinci hayvanın kıymeti birinci hayvandan daha düşükse aradaki farkı sadaka olarak vermesi gerekir.
Bu anlattığımız zengin için yani Kurban kendisine Vacip olan kimse için geçerlidir.
Fakirin yani Kurban kendisine Vacip olmayan kimsenin durumuna gelince, fakir kimse o bulunan hayvanı da kesmelidir.
Çünkü fakire Vacip olan, bir kurban kesmek değil, aldığı hayvanı kurban etmektir.
Fakir kişi Kurban için bir hayvan aldığında o hayvanı kendisine Vacip kılmış olur.
Bu sebeple de aldığı Kurban kaybolsa ve yerine başka bir hayvanı kesse daha sonra da birinci hayvanı bulsa, bu hayvanı da kesmesi gerekir.
Hanefi Mezhebine göre, Kurbanda esas olan boğazlama yoluyla hayvanın kanını akıtmaktır. Kan akıtmak ise bölünebilecek bir amel olmadığından dolayı ortak olarak yapılması mümkün değildir.
Kıyasa/genel kurala göre büyükbaş hayvan dahi olsa kurbanda ortaklık Caiz değildir.
Ancak Allah Rasulünün (s.a.v.) büyükbaş hayvanda yedi kişinin ortak olmasına müsaade etmesinden hareketle kıyas terkedilmiş ve Hadis-i Şerif ile İstihsan yapılarak büyükbaş hayvanda ortaklığın Caiz olduğu hükmü verilmiştir.
Buna göre küçükbaş hayvanda ortaklık Caiz değildir çünkü onu sadece bir kişi kesebilir.
Büyükbaş hayvanda ise en fazla yedi kişi olmakla birlikte yediden daha az kişi de ortak olabilir.
Kan, dinimizce necis (pis) sayılan maddelerdendir. Cahiliye devrinde çocuk için kesilen Akika Kurbanının kanının çocuğun başına sürülmesi adetti.
Efendimiz (s.a.v.) ise Müslümanları bu adetten men etmiştir.
Bu nedenle Kurban kanını yüze sürmek tahrimen mekruhtur. Kurban Kanını yüze sürmek mekruh olduğu gibi farklı herhangi bir yere sürmek de uygun değildir.
Kan, pis sayılan şeylerden olduğu için mümkün olduğu kadar izale edilmelidir.
Hanefi mezhebine göre, Hayvanların yenmeyen organları yedi tanedir.
Bunlar: Husyeler (yumurtalıklar), idrar torbası, ciğere bitişik olan öd kesesi, et içindeki bezeler, akan kan, zeker ve ferçtir (tenasül uzuvları).
Bu uzuvların tüketilmesi Tahrimen (Harama yakın) Mekruhtur. Kesilen hayvandan çıkan bu uzuvlar gömülerek imha edilmelidir.
Hayvanı kesecek kimsenin, akıllı, temyiz gücüne sahip, Müslüman veya Ehli kitap olması gerekir.
Putperest, ateşperest, ateist ve mürtedlerin kestikleri hayvanların eti yenmez.
Ehl-i kitap olduğu bilinen kimse kesim yaparken Allah'tan başkasının adını anmamalıdır. Zira âyette hayvanların Allah'tan başkası adına kesilmemesi şartı getirilmiştir.
Hayvanı kesen kimsenin kadın veya erkek olması fark etmediği gibi temiz, cünüp veya hayızlı olması arasında da bir fark yoktur; hepsinin kestiği yenir.
Abdestli olarak hayvanı kesmek şart değildir. Lakin abdestli olan, cünüp ve hayız olmayan birinin hayvanı kesmesi daha güzel olandır.
Hanefi mezhebine göre, Kurbanın Vacip olma şartlarından biri de Mukim olmaktır.
Mukim olmayana yani Yolcuya (Seferiye) Kurban kesmek Vacip değildir.
Bununla birlikte, Yolcu (Seferî) olan kimse eğer Kurban keserse Kurbanı sahih olup sevabına nail olur.
Buradaki fetva "Yolcu (Seferî) Kurban kesemez” şeklinde değil, “Kurban kesmeyebilir." şeklindedir. Bu farkı iyi kavramak gerekir!
Yolcu (Seferî) olan kişi eğer Kurban kesmek isterse, bu Kurbanı ikamet ettiği memlekette kesebileceği gibi, gittiği yerde de kesebilir. Ya da dilerse vekalet yoluyla bir başka yerde de kestirebilir.
Eğer Yolcu (Seferî) iken kestirir ve daha sonra Kurban kesme günlerinde memleketine dönerse, bu durumda, tekrar kurban kesmesine gerek yoktur.
Eğer kişinin Yolculuğu (Seferiliği) Kurban kesme günleri içinde biter ve memleketine dönerse kurban kesmesi gerekir.
Hanefi mezhebine göre, ibadetlerde yükümlülük ve bu yükümlülüğün bir neticesi olan ceza ve mükafat bireyseldir.
İslâm'a göre aile fertleri arasında mal ayrılığı esası vardır. Yani ailenin her bir ferdinin kendisine ait malı olabilir.
Bu itibarla aile fertlerinden karı, koca ve yetişkin çocuklardan kimin borcu ve temel ihtiyaçları dışında 80.18 gr. diğer görüşe göre 96 gram (20 miskal) altını veya bu miktar altın değerinde parası veya nâmí (artıcı) olmasa bile nisaba ulaşan fazla malı ve eşyası varsa, o kimse zengin sayılır.
Aile fertlerinden bu şartları taşıyanlar, Fıtır Sadakası vermekle mükellef oldukları gibi, Kurban Bayramı'nda da Hanefilere göre Kurban kesmekle yükümlüdürler.
Hanefi mezhebine göre, Akika Kurbanı, doğum münasebetiyle şükür için kesilen kurbandır.
Doğan erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir ya da her ikisi için bir tane Kurban, Akika ismiyle kesilir.
"Doğumun yedinci, on dördüncü, yirmi birinci ya da yirmi dördüncü gününde boğazlanır." denilmiştir.
Hanefi mezhebinin üç İmamına göre yedinci gününde çocuğun saçı kesilir, saç ağırlığınca altın ya da gümüş Sadaka verilir ve Akika kurbanı kesilir.
Hanefi Mezhebinde Akika kesmenin hükmü, kabul edilen görüşe göre Müstehaptır.
Akika kurbanının eti fakirlere ikram edilebileceği gibi kesen kimse tarafından da yenilebilir.
Hanefi mezhebine göre, Birkaç kişi yanlışlıkla birbirinin Kurbanını kesecek olsalar, her kesilen hayvan, sahibinin Kurbanı olmak üzere geçerli olur.
Birbirlerine bir şey borçlu olmazlar. Bu durumda, herkes kendi hayvanını, eğer mevcutsa alır.
Kesilen hayvanlar yenmiş veya dağıtılmış ise aradaki kıymet farkını birbirlerine helal ederler.
Eğer cimrilik gösterirler de helal etmezlerse, her biri diğerine ait kurban etinin kıymetini öder.
Bu durumda, bu kıymet farkını Sadaka olarak vermek gerekir. Çünkü bu, kurban etinin bedelidir.
Hanefi Mezhebine göre, Kurban ibadetinin kişiye Vacip olması da eda edilmesi de vaktinin girmesine bağlıdır.
Kurban vakti ise Zilhicce Ayının 10'uncu günü fecrin doğuşuyla başlar.
Ancak Kurban Bayram Namazının kılınmasının gerekli olduğu bölgelerde, Kurban kesmek için Kurban vaktinin girmesi gibi Kurban bayramı namazının da kılınması gerekir.
Allah Rasulü (s.a.v.): “Kim namazdan önce Kurban kesmişse onu iade etsin.”
Bu sebeple namazdan önce Kurban kesen kişinin kurbanı geçerli olmaz.
Bayram Namazı kılınan yerleşim yerlerinde İmam namazı bitirmeden bir Müslümanın aynı bölgede bulunan Kurbanı kesilecek olsa Kurban ibadeti geçerli olmaz.
Fakat bayram hutbesinden önce Kurban kesmekte bir beis yoktur.
Bir şehirde birden fazla yerde namaz kılınıyorsa Kurban kesmek için hepsinde namazın bitmesini beklemek gerekmez. Birinde namazın bitmesi yeterlidir.
Kurban bayramında kesilecek olan hayvanda bulunması gereken şartlardan biri de onun belli bir yaşa gelmiş olmasıdır.
Bu ise kesilecek hayvanın cinsine göre değişir.
Sığır ve benzeri cinsi olan hayvan kurbanlık olabilmesi için 2 yaşını doldurmuş, 3 yaşına girmiş olmalıdır.
Bunda Hicri Seneye itibar edilir.
Hayvan üzerinde yaşına girdiğine dair bir takım değişiklikler, alametler olabilir. Kapak atma bunlardan bir tanesidir.
Böyle alametler hayvanın yaşının bilgisi ile çelişmediği sürece itibara alınır.
Zira kapak atma sadece bir alametten ibarettir.
Dolayısıyla dananın iki yaşını doldurmadığı biliniyorsa kapak atmış olsa dahi ondan kurban olmayacaktır.
Hicri takvime göre 1 sene 355 gün civarındadır.
Hanefi Mezhebine göre, Kurbanda Vacip olan kan akıtmaktır.
Eti tasadduk etmek ise Nafile bir ibadettir.
Dolayısıyla Kurban eti zenginlere, fakirlere, Müslümanlara ve Müslüman olmayanlara dağıtılatbilir.
Ancak kendi imkânlarıyla et alamayan kimselerinin unutulmaması ve tercih edilmesi tabi ki daha güzeldir.
Hanefi Mezhebine göre, Bir kimse kendisine bırakılan Kurbanı sahibinin izni olmadan bayram günü sahibi adına kesecek olsa, bu Kurban geçerlidir ve sahibinden Kurban yükümlülüğü düşer.
Çünkü Kurban sahibi Kurbanını bu kişinin yanında bırakmakla onun kesmesine rıza göstermiştir.
Bu rıza da delalet yolu ile izin vermek kabul edilir.
Hanefi Mezhebine göre: İslam âlimleri konuyla ilgili ayet-i kerimeleri ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) uygulamalarını dikkate alarak, Yabani hayvanların Kurban olarak kesilemeyeceğini ifade etmişlerdir.
Dinen Kurban olarak kesilmesi kabul edilmiş hayvan türleri şunlardır: Koyun, Keçi, Sığır, Manda ve Deve.
Dolayısıyla ancak bu hayvanlardan (veya türdeşleri) Kurban olarak kesilebilir.
Tavuk, kaz, ördek, deve kuşu, ceylan ve geyik gibi hayvanların Kurban olarak kesilmesi geçerli değildir.
Yine, etleri yenilen vahşi hayvanlar da Evcilleştirilse dahi Kurban Edilemezler.